Eşraf Restaurant, binası ve dekoru ile Osmanlı mimarisini temsil eden hoş bir mekan. Metin Uçar Bey'in işletmeciliğini yaptığı mekanda Şef Ahmet Özer'in
ustalığı ile gelen misafirlerine sunuluyor. Bütün yemekler kuzinede odun ateşinde bakır
tencerelerde pişiriliyor. Kullanılan malzemeler doğal ve
yöresel ürünler kendi yörelerinden getiriliyor.
Eşraf'ta beni etkileyen çalışanların kibarlığı ve hızı ile inanılmaz bir yemek ve lezzet çeşitliliği sunulması. Menüde kuzinede Osmanlı ve Türk yemekleri, ızgara çeşitleri, hamur
işi ve börekler, pilav çeşitleri, Eşraf saray kahvaltısı, Osmanlı
şerbetleri, komposto, divan tatlıları ve saray mutfağından çeşitli lezzetler sunuyorlar.
1942 lerde Beyoğlundaki Tarihi Eşraf lokantasını tekrar hayata
geçiren mekan sahibi Metin Bey ve Eşraf lokantasının ilk şefinin hem
çırağı hemde oğlu Ahmet usta o zamanki tariflere sadık kalmışlar.
9 aydır Florya’da hizmet vermekte.
Tüm yemekler kuzinede yapılıp ve
kemik suyu ile terbiye edilerek pişiriliyor. Ekmek ve yoğurtları
katkısız ve günlük olarak kendileri yapıyorlar. Mekanda glikoz şurubu ve şeker kullanılmıyor.
Şeker yerine Balpare adlı şekerparenin bal, kadayıfta şerbet
yerine kestane balı, çok az tahin ve sahlep kullanıldığını
öğrendik.
Öncelikle gelen nar çiçeği şerbetinin şekeri iyi ayarlanmıştı. Ardından içtiğim en lezzetli tandır çorbasıyla devam ettik. Manda sütünden yapılan yoğurtları çok lezzetli. Yoğurt yemek için ayrıca mekana ugramayı düşünüyorum. Meyvelerin tabi şekeri ile yapılan kompostosunun içeriğinde kullanılan meyveler birbirine çok yakışmış harika bir tat yakalanmış. Döneri çok lezzetli yağ oranı güzel ve sulu. Kuru fasulyesi özellikle harika bir tattı. Patlıcan sarmalı köfte çok lezzetli bir seçenek. Kuzu incik bir az kuru gelmesine karşı etin kalitesi ve tadı çok iyiydi. Kavurması kesinlikle tekrar tatmak istediklerimin listesine ekledim. En son gelen sütlacı biraz koyu gelse de lezzet olarak çok iyiydi.
Arabasız gelirseniz Florya metrobüs durağında
inip rahatça yürüyebilirsiniz. Araba ile gelmek isteyenler için
otopark mevcut toplu yemek ve etkinlikler için tutulabilecek bir mekan.
Tadılması gereken lezzetlerle dolu bir mekan. Kesinlikle yolu düşenlere tavsiye ederim.
Adres: Şenlikköy Mah. Harmanlar Cd. Akasya Sk. No:2 Pk 34153 Florya İstanbul (Shell Tunç Petrol Karşısı)
Tel : 0212 424 07 07
Hergün:9:00 am – 12:00 am
Osmanlı'da Sofra Adabı
Osmalı İmparatorluğunda İstanbul’un fethinden önce sade bir mutfak
anlayışı mevcuttu. Selçuklular dönemindeki yemekler altın ve gümüş
tepsilerle sunulurken, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında
gösterişten uzak sunumlar görülmekteydi. II. Murat (1421-1444)
döneminde, Edirne’ye gelen Avusturya sefiri De La Brukier, padişah
sofrasında sadece etli pirinç pilavı ve kupada içecek olduğunu,
yemeğinde müzik eşliğinde yenildiğini anlatır.
Yavuz Sultan Selim (1512-1520) yemek çeşitlerini yirmi üçe
çıkartmıştı ancak kendisi bunların içerisinden seçtiği tek bir yemeği
yemekteydi. Fatih’in (1451-1481) İstanbul’u aldıktan sonra yemek
adabında değişiklik yaptığını, aile bireylerinin dışında kimse ile aynı
sofrayı paylaşmadığını görülmekteydi.
Padişahın yemekleri genel mutfakta hazırlanmayıp “Kuşhane” denilen
özel mutfakta hazırlanır , sofra hizmetinden sorumlu olan “Çaşnigir”
usta tarafından sunumlar yapılırdı.Valide Sultan, şehzadeler ve harem
halkının önemli kişilerine de “Has Mutfaktan” yemek hazırlanırdı.
Osmanlının ileri gelenlerinin sofrasında yemek sırasında konuşulmaz,
sohbet edilmezdi. Kaşık ele alındığı vakit, başka bir şeyle
ilgilenilmezdi. Her yemeğe besmele ile başlanırdı. Mümkün olduğunca
erken yemek yemeye bakılırdı ki hazmı kolay olsun diye. Aynı durum
normal sofralarda da görülmekteydi. Karnı doyan Allah’a şükür diyerek
kalkardı. Konaklarda hiç tanınmayan bir misafir bile olsa, sofraya gelse
yadırganmazdı, tam tersine buyur edilirdi.
Yemek yenilirken de
büyüklerin sofrasında veya misafir olunan yerde ev sahibinden önce
yemeğe başlamak saygısızlık olarak görülürdü. Kendisinden uzakta
başkalarına yakın olan yemeklere de uzanmak sofra adabına uygun olmayan
davranışlar arasında yer alırdı. Çünkü Osmanlı’da hem sofra örtüsüne
yemek damlatmak, hem de kıyafette herhangi bir leke oluşması
ayıplanırdır. Ayrıca yemek esnasında parmakların yağlanması, ağız
şapırdatmak, yemeklere besmelesiz başlamak hoş karşılanmazdı.
Sofrada yenilen yemeğe uygun çatal, kaşık bulundurulurdu. Özelikle
sıcak yemeklerde ve tatlı çeşitlerinde bu durum dikkat çekerdi. Yemeğin
türüne göre servis sofrada hazır bulundurulurdu.
Fatih Sultan Mehmed tarafından 1475-1478 yıllarında yaptırılan
Topkapı Sarayı'nın mutfak bölümü 5250 Metrekarelik bir alanı kapsar.
Yemeklerin pişirildiği bölümler dışında kiler, aşçı ve yamakların
koğuşları, bir çeşme, bir cami, bir hamam bulunur.
8 bölümden oluşan mutfakta her bölümün ayrı ocağı, ayrı fırını ve farklı
uzmanlık alanları olan aşçı ve yamakları bulunur. 16. yüzyılda Saray
mutfağında, hamurcular, simitçiler, pilavcılar, kebapçılar,
kuşhaneciler, sebzeciler ve tatlıcılardan oluşan 60 kişilik aşçılar
grubu ve 200 yamak çalışırdı. Başlarında ise üst rütbeli bir görevli
olarak Aşçıbaşı yer alırdı.
Matbah-ı Amire mutfaklarla birlikte içinde sebzehane, kiler, kasap
işletmesi gibi birçok kuruluşu barındırırdı. Saray mutfakları ikisi
helvaheneye ait olmak üzere 10 gözden oluşuyordu. Padişahtan en aşağı
saray görevlisine kadar herkesin yemekleri bu mutfaklarda pişerdi. Bütün
bu mutfaklar, sarayın Birun kısmında ikinci avlunun sağ tarafında inşa
edilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder